28 Kasım 2017 Salı
21 Nisan 2017 Cuma
ZAMAN
Ne kadar da uzun zaman olmuş. Nerdeyse 9 yaşın bitecek. Zaman herşeyi iyileştiriyormuş:) Ne vakittir blogu unutmuştum. Tekrar göz atıp, hatırlayınca ahhh zaman dedim kendi kendime. İyi ki akıyor, iyi ki geçip gidiyor...Ve herşeye alışıyor insan, başetmenin yolunu buluyor...Anladım...
Neler oldu bu 2 yılda; kısaca üzerinden geçelim. Uzunca bir süre geçirdiğin nöbet nedeni ile doktor araştırdık. Birkaç farklı nörologtan görüş aldık. 3 aşağı 5 yukarı hepsi aynı ilacı önerdi. Önceleri her durgunluğunu ilaca bağladık. Nöroloğun önerisi ile psikologa gittik, ve wisc-r testi yaptırdık vs...
Sonra alıştık ve kabullenndik ilaç kullanmanı. 2 yıldan fazla zaman geçti, hala kullanıyorsun ilacı.
Ne zaman keseceğin belli değil. Ama çok şükür başka nöbet olmadı.
Yaklaşık 2 yıl önce fizyoterapistin etkisi ile aikidoya başladın ve çok sevdin. Şimdi yeşil kuşaksın:) Denge problemine çok çok iyi geldi. İlk sene sonunda farkedilir bir iyileşme vardı dengende.
Geçen yaz bir göz problemimiz olduğunu zannedip gene o doktordan bu doktora savrulup durduk. Gözünün bozulduğunu düşünüp, göz doktoruna götürdüm seni. Muayeneden sonra beni çekip kenara göz sinirlerinde solukluk olduğunu ve araştırılması gerektiğini söyledi. Muayeneden 1 sene önce de tesadüf aynı doktor yine göz muayenesi yapmış ve daha önceki muayenede böyle bir problem görmediğinden ya da göremediğinden teşhisinin yeni olduğunu düşünerek bizi acayip korkuttu. Hemen VOP çektirdik, ve rapordada problem olduğu belli idi. Hemen beyin cerrahı ve nöroloji kontrollerinizi öne alın dedi. Aldık nitekim.Ancak gittiğimiz doktorlar mr vs karşılaştırması yapıp, önceki ile fark olmadığını söyledi. Oyleyse göz doktoru neden geçen sene göremedi bu problemi dediğimde hiçbiri cevap veremedi. Nitekim daha önce farklı göz doktorları da görmüştü. Biraz araştırınca Ankara'da senin gibi çocuklarla ilgilenen bir göz doktoru ismine ulaştık. Pınar Aydın O'Dwyer. E gittik tabi. Ve kafamızdaki soruların cevabını aldık. Sonuç, sinir solukluğu yaşadıklarının sonucu. yeni bir onay değil. Bunu göz doktorunun farketmemesi de normalmiş, anladığım kadarı ile. Her babayiğidin harcı değilmiş anlayacağın.
Ortopedi kontrolleri devam etti. Ara ara çeşitli yapılarda dafolar kullandık. Ocak sonunda 2. botoksu yaptı Aysegül Hn ve maalesef hiçbirşey farketmedi.
Bu uzun ve zorlu maraton devam ediyor ve edecek. Bir yandan maraton devam ederken, zaman herşeyi iyileştiriyor ve iyileştirmeye devam edecek...
Ve bu böyle sürüp gidecek.
10 Kasım 2014 Pazartesi
NÖBET
18 Temmuz 2014 Cuma
VE ABİ OLDUN...
30 Nisan 2014 Çarşamba
11. AMELİYAT
16 Mart 2014 Pazar
OKUL
24 Temmuz 2013 Çarşamba
YÜRÜME ALÇISI SONRASI VE HİPOTERAPİ
Hipoterapiye başladık. 2 hafta oldu. Yüzme kursuna başladın haftada 2 gün, haftanın 4 günü bakıcı ile havuza gidiyorsun. Havuz öncesi ve sonrasında yürüme bandında 5'er dak yürüyorsun. Bir boy büyük bisiklet aldık. Her gün parka çıkıyorsun. Bakalım bu yoğun tempolu 1 ay sonunda nasıl değişecek dengen ve yürümen.
5 Temmuz 2013 Cuma
İNANÇ'TAN İNCİLER
30 Haziran 2013 Pazar
YÜRÜME ALÇISI
Ve sıra alçıda. 2 haftadır ayağında yürüme alçıları var. Son 1 hafta kaldı.İnşallah bu ctesi çıkartacak doktor. Sebebine gelince; geçenlerde ortopedi kontrolüne gidelim dedik. Maalesef Ayşegül Hn sağ ayak ile sol yak arasında fark tespit ettiğini söyledi. Sağ ayak 0,5 cm kısalmış. İki yöntem var dedi uzatmak için. Ya uzun süre afo kullanacaksın, ya da bu alçıyı. Seçimi bize bıraktı. Afoda başarılı olamayacağımızı düşündüğümüzden alçı yaptırdık. Umarım faydası olur.
Bir de hani bir önceki yazımda "ataksik" yazmıştım ya, bu seneki kontrolümüzde(Mart'ın başıydı sanırım)
bunlardan bahsettik Mehmet Bey'e. "Ne alakası var" dedi. ataksik olması için beyincikte hasar olması lazımmış. "Adamın beyinciği sapasağlam". Yine kafamız karıştı. Gerçi teşhise ne derlerse desinler tedavi hep aynı; fizik tedavi. Kasım ayından beri düzenli her hafta gittik. Bantlama tedavisi devam ettirdik uzun süre. Arada bantlama tedavisine 1-2 hafta ara verdiğimde yürümenin bozulduğunu farkettim. Yani bant tedavisi uyguladığımda yürüyüşün bir miktar düzeliyor ama ara verdiğim anda eski halini alıyor gibi geldi bana. Neyse, biraz daha devam edelim bakalım. Şu alçı çıksın, yüzmeye de devam.
Bu arada 2-3 aydır okumaya başladın :) İngilizce dersinde de bayağı başarılı imişsin. Öğretmenin "arkadaşlarını düzeltiyor, üstelik dalga geçerek düzeltiyor" dedi. Sınıfta öğretmenin sana "İnanç Teacher" diyormuş. Maşallah 41 kere. Ama çizim, resim bir felaket. İnce motor gelişimin geri. Bu yaz bu konuya da biraz yöneldik.
10 Aralık 2012 Pazartesi
ATAKSİ
Velhasıl şeker takibinde bişey çıkmadı. Nöroloğa(Serap Uysal) gittiğimizde akupunktura da gittiğimizi itiraf edip, fikrini alayım dedim. Bir de tabi beyinle ilgili tespitini söyledim. Doktor güldü :) Beyin dediğiniz şey milyarlarca sinir hücresinden oluşur zaten dedi. Ben o an, akupunkturu eledim açıkçası... Sonra nörolog bizden, film, mr, kan testi istedi. Onları yaptırdık. Bu arada yeni bir ortopediste gittik. Ayşegül Bursalı. Hikayemizi anlattık. Seni muayene etti. Ve aslında ayaklarındaki spastisenin çok fazla olmadığını, yürümenin bozuk olmasının sebebinin bel kaslarının zayıflığı olabileceğini söyledi. Mantıklı geldi... Bir de bize yeni bir fizyoterapist önerdi. Biraz çalışın, sonra 2. botoksa karar verelim dedi. Ayşegül hn'dan 1 gün sonra mr çektirip, bu sefer de yeni bir fizik tedavi doktoru Demet Ofluoğlu'na gittik. Mr, film sonuçları, kimin ne dediğini anlattık. Sonuç Nadire Hn'ın Haziran ayında söylediğini söyledi. Nadire Hn teşhisin ismini söylememişti. Demet Hn senin ataksik olduğunu belirtti. Yani mr'da da çıktığı gibi beyinde hasar var, ve bu hasar sonucu çok şükür sadece denge problemin var. Bunun tam tedavisi çok mümkün görünmemekle birlikte doktorları şaşırtan vakalar da yok değilmiş. İşte bu cümle yeter bize oğlum. Daha doğrusu sana yeter... İşte o vakalardan biri de sen olacaksın, eminim buna... Demet Hn bize mümkün mertebe seni spora yönlendirmemizi, kaslarını mümkün olduğunca geliştirmemizi söyledi. At binmeni önerdi. Bu zamana kadar duymamıştım. Biraz araştırınca "hippoterapi" diye birşeyin, yani atla fizik tedavinin olduğunu öğrendim. Tesadüfe bakki İmran bunun eğitimini almış yeni. Şimdi onunla hippoterapiye başlayacağız. Ayrıca Ayşegül Hn'ın önerdiği yeni fizyoterapistimiz Devrim Bey ile tanıştık. Şimdiye kadar görüştüğümüz fizyoterapistlerden farklı olarak egzersiz için yardımcı malzemeler çok fazla kullanıyor. Örneğin şu aralar bantla tedavi deniyoruz. Bu arada geceleri afo kullanıyoruz Ayşegül hn'ın önerisi ile. Bu ara yoğun bir fizik tedavi görüp, sonucuna göre botoks yaptıracağız. Çok şükür ki kalça yapında, veya omurilikte bir bozulma deformasyon yok. Bu arada gittiğimiz her yeni doktor, fizyoterapist, senin ne kadar iyi durumda olduğunu söylediler, çok iyi rehabilite olduğundan bahsettiler. Evet dedim şükrederek, her seferinde...
Bu haftasonu okulunda kukla gösterisi vardı, beraber gittik. Öğretmeninle uzun uzun sohbet etme fırsatı buldum. Bana okuldaki bütün arkadaşlarının ailesinin seni tanıdığını söyledi. Bütün arkadaşların evde senden bahsediyormuş :) Öğretmenin senin özgüveni yüksek bir çocuk olduğunu söylüyor. Yeni birşeyi ilk kim yapmak ister diye sorduğunda hep sen atlıyormuşsun, "ben yapacağım", "ben artık büyüdüm, tek başıma yapabilirim" minvalinde cümleler... tabi inatçılığına da değindi doğal olarak :) "asla istemediği birşeyi yaptıramıyorsun İnanç'a" dedi. Kime çektiğini sordu :) Daha önceki görüşmede, rehberlik öğretmeni senin espriler yapabilen komik bir çocuk olduğunu söylemişti.
Bir de paylaşma mevzusu var. Eve gelen misafir çocuklarla oyuncaklarını paylaşmayınca, sana paylaşman gerektiğini anlattık. Şimdi bana karşı kullanıyorsun. Telefonumu vermediğim zaman bana dönüp "ama oyuncaklarını paylaşmalısın, sen benimle paylaşmıyosun" diyorsun...
13 Ekim 2012 Cumartesi
BÜYÜMEK
22 Ağustos 2012 Çarşamba
GELİŞMELER
19 Nisan 2012 Perşembe
VE BOTOKS
18 Ocak 2012 Çarşamba
NÖROŞİRURJİ KONTROLÜ
24 Aralık 2011 Cumartesi
BRONŞİT
28 Kasım 2011 Pazartesi
GELISMELER


Bir de okulda dönem içi ilk karneni(yeni moda adı ; bireysel gelişim raporu) aldın. Hoş bir anı olacak bizim için. Okuldaki öğretmenlerin yaptığı değerlendirmeleri okudum, bilmediğimiz farklı birşey yok çok fazla...
31 Ekim 2011 Pazartesi
İNCİLER - 2
- Aynı günün akşamı Defne ile evde saklambaç oynuyorsunuz. Defne gözleri kapayıp, sayarken, sen kapalı olan oda kapısının köşesinde duruyorsun, kabak gibi ortada! sonra da bize dönüp: "bak saklandım" :)
5 Ekim 2011 Çarşamba
NELER OLDU...
Yürümen günden güne düzelse de, en azından ben düzeldiğini farketsem de; dışardan yürüme engelli mi soruları ile karşılaşmaya başladım ne yazık ki... Çoğunlukla geçiştiriyorum soruları... Sonra hayatın kendisinin mi, yoksa insanların mı daha acımasız olduğunu düşünüyorum...
Bu sene anaokuluna başladın. Bu hafta 4. haftan okulda. Senden 1 yaş küçüklerle aynı sınıfta gidiyorsun okula. Henüz yaşıtlarını yakalayamadığın için vermedim üst sınıfa. Oryantasyon için çağırdıklarında, durumunu, yaşadıklarını kısaca anlattık. Sadece biraz daha dikkat etsinler diye.... Ama ertesi gun beklemediğimiz bir tepki ile karşılaştık; "durumundan, yaşadıklarından ötürü okula kabul edemeyebiliriz, özel eğitim gerekebilir, takip etmemiz lazım 1 hafta sonra değerlendirelim" gibisinden birşeyler gevelediler. Kızdım, sinirlendim, üzüldüm ve pişman oldum anlattığıma ilk defa. 1 hafta sonra "İnanç gayet uyumlu, hatta uyum sorunu yaşamayan tek çocuk" diye döndüler bize... Şimdilik iyi gidiyor okul... İlk zamanlar "yarın okula gitmesen mi" diye konuşurken ağlamaya başlayan sen; şimdilerde "yarın ben işe gideyim, sen okula git" diyorsun bana :) yavaş yavaş okul da çekiciliğini yitirmeye mi başlıyor ne :)
4 Ekim 2011 Salı
İNCİLER - 1
Kerem: "İnanç vır vırı kes"
Sen :"makas yok ki, kesemem"...
Dün;
ben : "oğlum ayları öğrenelim mi? Bir yılda 12 ay vardır. Hadi sayalım : Ocak"
Sen: "fırın"
Ben dumur...
Sen "dââlumbaaazz"
17 Ağustos 2011 Çarşamba
FİZİK TEDAVİ VE BOTOKS
Nadire Hn'ın özetlediği problemlerin:
1. denge problemi : 12 yaşına kadar gelişirmiş insan dengesi.
2. kas zayıflığı : Yine zamanla aşılacak problem
3. Valgus: İşte bunun için botoks yapılması gerekiyormuş. Yürürken topuğa basmayıp, içe basman. bu ilerde sen büyüyünce ayakların o kısmında nasır, yara çıkması vs'ye ve senin aksamana sebep olabilirmiş...
İlerde senin gibi çocuklarda ameliyat da gerekebilir dedi. Ama sende gerekir mi gerekmez mi zaman gösterecek. Ameliyat kesinlikle 5 yaşından sonra konuşulması gereken bir durummuş.
Yapmamız gerekenler; ayak germe hareketi, denge için salıncak, at, trambolin vs; yüzme ( ayak çırpma)... Önümüzdeki 1 ay çok yoğun yapacağız bunları. Hatta 1 haftadır özellikle ilgileniyoruz seninle, ve bu 1 haftada bile yol katettiğimizi söyleyebilirim. Hadi bakalım, biraz daha gayret oğlum. Bunlar son safhalar artık. Bunu da aşacağız birlikte. Sonra çok güzel bir okul dönemi bekliyor bizi... Hepsi geçmiş bitmiş olacak...
Bu arada yazmam lazım; geçen hafta acıbademde Özek'i bekleyen bir aile vardı, yanlarında da genç bir kız. 16 yaşında imiş. Anne karnında hidrosefali olmuş. Doğar doğmaz şant takılmış. Hala o şantla imiş. Liseye gidiyor ve doktor olmak istiyormuş. Geçen haftalarda birden bire yemek masasında nöbet geçirince gelmişler tekrar doktora... Anne karnında hidrosefali olup, bu kadar iyi bir örneği karşımda görmek bana moral oldu açıkçası.
5 Ağustos 2011 Cuma
TATİL FOTOGRAFLARI
8 Mayıs 2011 Pazar
YÜRÜMEK
Çocuk psikologuna başladık. İlk seans sadece ben gittim, başımızdan geçenleri özetledim. Bugün ise hep beraber gittik. Çok uzun sürmeyecek, senin gelişimini değerlendirsin istiyorum sadece, kaçırdığım birşey olmasın diye. Bugün bizim oyun oynamamızı izleyerek, nasıl oynamamız gerektiği konusunda tüyolar verdi. Mesela sürekli eğitici olmak yerine, arada kendimi geri çekip, senin oyununa katılmam gerekiyormuş. Soru sormadan, birşey öğretmeden... Denedim o sırada, beceremedim :) Ben sürekli eğiten anne modundayım, o sırada farkettim:) Bundan sonrası için çalışacağım ama.
2 Mayıs 2011 Pazartesi
KISA KISA NOTLAR
24 Nisan 2011 Pazar
YAZMAK LAZIM
Şubat ayından sonra çok değiştin mesela. Birden bire kelimelerin arttı. sonra ardından cümlelerin geldi; önce 2 kelime, sonra 3 kelime... Şimdilerde derdini bayağı ifade eder, sorduğumuz sorulara cevap verir oldun. Ben-sen kavramı oturmadı gerçi. Kendine istediğin birşey için sen- sana vs kullanıyorsun. Fiil çekimleri de yok. Kucağımdan inmek istediğinde "anneciğim iner misin?" diyorsun. Her duyduğun kelimeyi tekrarlıyorsun. Sayı saymayı öğrendin. 120'ye kadar sayabiliyorsun arada takılsan da... Yani işin mantığını çözdün. 60'ın 70'in sırasını karıştırsan da ben 60 dediğimde devamını getirebiliyorsun; 61, 62... Türkçesini öğrenince ingilizcesini de öğrettim sana. 30'a kadar ingilizce olarak da var kelimeler dağarcığında. İlk öğrenirken hatta türkçeyle biraz karıştı. Ben söylüyordum sen tekrar ediyordun ki 5'e geldiğimizde five dedim, sen five dedin; ben acaba hatırlar mısın diye "sonra?" diye sordum; başladın; faf biy, faf ki, faf uj, fafdöt, faf beş, faf altı, fafyedi faf sikiz, faf dokuz, faf on:):)... Sonra renkleri zaten öğrenmiştin, onların da ingilizcesini öğrendin. bir oyuncağı eline aldığında önce türkçe ardından ingilizce rengini söylüyorsun. En komiği de mor : pülpıl...
Yürümeye gelince; tek elinden tutunca bayağı bayağı yürüyosun. Artık dışarı çıktığımızda arabana oturtamıyoruz seni. Tek başına ise hala cesaretin yok. Kısa bir mesafede dengeni sağlamaya çalışarak devam ediyorsun o kadar. Sağ taraf ile sol taraf arasındaki fark o kadar bariz ki aslında benim için, sanırım bu tek tarafın güçsüz olması işi zorlaştırıyor senin için. Neyse buna da şükür... Az kaldı, inanıyorum ben...
9 Ocak 2011 Pazar
VE EKSİ BİR
5 Aralık 2010 Pazar
LARINGO-TRAKEA-BRONŞİT
Aslında bayram öncesinden beri var öksürük, ara ara hafif, ara ara şiddetli. O zamandan beri bir o ilacı bir bu ilacı veriyordum sana. En son Salı günü öksürük şekil değiştirip tekrar doktorun yolunu tutunca son durumunun vehameti ortaya çıkıverdi. Şimdi buraya yazarken düşündüm de; sanırım akciğerlerin de nasibini almış prematürelikten. Yoksa bu kadar sık, her üşütmenin bu kadar ağır geçmesi normal mi?
Bu ağır seyreden bronşit sırasında unuttuk tabi fizik tedaviyi. Neyse, bir iyileş de...
Bu blog da senin hastalık güncen halini aldı. Halbuki ben seninle ilgili her detayı anlatmak istiyorum sana.Yine o amaçla oturdum ama, bak yine beceremedim.
30 Kasım 2010 Salı
KARMAKARIŞIK
8 Kasım 2010 Pazartesi
GENU REKURVATUM
Berkan Bey'le konuştuk dün. Rekurvatumun ne olduğunu bilmiyordu ama ayaklarına tekrar baktı ve senin tutuk yürüyebileceğini yani aksayabileceğini söyledi. Sonra da öyle olsa ne olur diye sordu? Siz dedi, "öyle büyük birşey yaşadınız ki, şükretmeniz lazım, bu çocuk kör olabilirdi, hiç hareket edemeyebilirdi, herşey olabilirdi" Kısaca bana takılma buna ve aynı şekilde devam et dedi...
İmran'la yani fizyoterapistimizle de konuştuk Özek'ten sonra telefonda. O senin ciddi bir problemin olmayacağını düşünüyor. En fazla kısa bir süre ortez takarak hallederiz diyor.
Ben ise ilk gün yaşadığım şoku atlattım ve söylenenlere itibar etmiyorum. Senin bunu da aşacağını biliyorum. Daha önce fizik tedavi profesörü Nadire hn'ın söylediği gibi evet belki basışında ufak bir fark olabilir ama bunu bilmeyen biri anlamayacaktır... Ben buna inanıyorum.
22 Ekim 2010 Cuma
LARENJİT
Bir de kaşık çatal düşkünlüğü çıktı. Biz yemeğe başladığımız an geliyorsun masa kenarına, kaşık çatala saldırıyorsun... Bir akşam önüne yoğurt kasesini koyduk, verdik eline de kaşığı; sonuç yukardaki fotoğraftaki gibi oldu. Aslında İmran söylemişti; doğrusu 6 aylıktan itibaren bebeklerin eline kaşığı vermek lazımmış. 2 yaşına gelen bir çocuk bu şekilde kendi kendini doyurabilirmiş. Hatta gözümle gördüm, kendi kızı 2 yaşında tabağını taşıyıp, poğaçasını yedi, ardından da bir güzel yediği minik masasını topladı. Biz babanla gözlerimize inanamadık. Maşallah diyelim... Benim de bu eğitimi sana vermem gerek ama biliyorum, lakin etrafın her zaman yukardaki fotoğraf gibi kirlenmesine tahammül edebilir miyim emin değilim :)
4 Ekim 2010 Pazartesi
İLK ADIM
Kelimeler yavaş yavaş artıyor. 1-2 kelime daha eklendi dağarcığına; ayna, araba vs..
Ve bir ilk daha; bugün kreşe başladın. Aslında oyun grubu, günde 2 saat, her gün. Merakla bekliyorum bu kreş seni nasıl etkileyecek diye...
23 Eylül 2010 Perşembe
"ANNE"
21 Eylül 2010 Salı
BENİM YARAMAZ BİR OĞLUM VAR
13 Ağustos 2010 Cuma
HİDROSEFALİ VE SÖZEL GELİŞİM
Şu araştırma kafama takıldı ama. Hidrosefalinin beynin hangi tarafında oluştuğu önemlidir, etkileri de ona göre olur diye bekliyordum. Sende sol beyinde hidrosefali daha büyük olduğu için matematik zekanın geri olmasını bekliyordum açıkçası. Bunu da sordum Güzide Hn'a, bu detayı incelemediklerini söyledi. Tabi konuşma merkezi beyinde ortada biryerlerdeyse başka...
Sonuç : 1-2 ay daha bekleyeceğiz. Gelecek ay kreşe oyun grubuna başlayacaksın. Bakıcı sıkı kontrolde olacak. Yine düzelmezse konuşma, tekrar görüşeceğiz pedagogla, ya da konuşma terapistinin yolunu tutacağız...
10 Ağustos 2010 Salı
TATİL BİTTİ
Sıralama konusunda biraz daha aşama kaydettin ama hala yürümeye geçemedik.
Asıl takıldığımız konu konuşmayı kesmen. 1 aydır farkındayız bunun. Başlangıç tarihini hatırlamıyorum. Sadece ameliyattan sonra farkettiğimizi biliyorum. Konuşmayı kesmeden önce baba, dede, mama, bop(top), laba (lamba), ve hatta 1-2 kez İnaş ( İnanç) demiştin. Değişik sesler çıkarıyordun. Şimdi ise istediğin herşeyi "ııııı" diye seslenerek ve işaret ederek istiyorsun. Başka ses yok. Bunun sebebi ne olabilir diye kafa yoruyoruz ne zamandır? Belki geçirdiğin ameliyat bir tramva yaratmıştır, ya da bakıcı bütün gün seninle ilgilenmiyordur, emin değilim. Yarın doktora gideceğiz bakalım...
Bu sıralar huyun da değişti bariz bir biçimde. Daha agresifsin. İstediğin birşey olmazsa saçımızı çekmeye, tırnaklarını geçirmeye başladın. Korkuyorum.
20 Temmuz 2010 Salı
DOĞUMGÜNÜ VE YILLIK İZİN
Geçen sene, malun hastanedeydik, kutlayamamıştık. Bu sene de tam öncesindeki ameliyat ve sünnetinle yine doğumgünü partisi için çok uygun bir dönemde değildik. Yine de içimden uygun bir zamanda yapmak fikri geçiyordu ki, sağolsunlar Özlem, Serife ve Aysegül teyzenler sürpriz yapıp o gece bizi yanlız bırakmadılar. Bu sürpriz doğumgünü için onlara ne kadar teşekkür etsek az. Şimdiye kadar bize verdikleri desteği hiç unutmayacağız. Sağolsunlar, tekrar ve tekrar...
Bu hafta Kahramanmaraştayız yine. Annen yıllık izinde :) Dolayısı ile sen de... Dün ve bugün bol çocuk vaardı etrafımızda. Buranın havasından mı, suyundan mı, yoksa etraftaki çocuklardan mı anlamadım ama huyun suyun acayip değişti. Nasıl anlatmalı; benim eski sessiz sakin oğlum gitti, yerine yerinde 1 sn durmayan, haylaz, inatçı ve sinirli bir çocuk geldi. Şikayetçi miyim? Asla... Sendeki değişime tanık olmak çok hoş bir duygu.... Gerçi düşünmeye başladım yavaş yavaş, artık bazı kurallar koymak gerekli mi acaba diye? Ne bileyim her istediğini yapmamak gibi... Ya da daha erken mi?
Dün birlikte olduğun çocuklardan biri senin doğman gereken zamanda doğdu. İster istemez kıyasladım seni. Biliyorum yapmamam gerek ama. Sen hala yürümüyorsun. Mehmethan ise yürüyor. Ve bence bunun sonucu algısı senden daha iyi gibi geldi bana. Yine de büyütülecek kadar değil. Eminim sen de yürüsen, algın da yaptığın keşiflerle birlikte daha da gelişecektir. Mehmethan da konuşmuyor fazla, 1-2 kelime söylüyormuş. Sen ise o söylediğin 1-2 kelimeyi de söylemez oldun son günlerde. Boy olarak uzunsun, kg olarak oldukça zayıf. En azından o açıdan dert edecek bir durum yok çok şükür.
Bugün ise senden 5 gün önce doğan Ömer'leydik. Ömer gayet rahat konuşuyor, ve yürüyor. Boyu uzun, kg'su iyi maşallah. Arada nerdeyse 1 yaş var gibi...
Artık kronolojik olarak 2 yaşında, düzeltilmiş olarak 21 aylıksın. Yavaş yavaş yaşıtlarınla arandaki farkın kapanması lazım. 3 yaşa kadar yolu var biliyorum. Ama biz biraz yavaş gidiyoruz sanki. Geçen fizyoterapistimiz İmran da söyledi bunu. Bol bol parka çıkarın dedi. Bakıcı ile ameliyat olana kadar kısa bir süre çıktınız. Biraz farketti hal ve hareketlerindeki değişim. Ama yeterli değil. O yüzden burada bol bol çocuklarla biraraya getirmeye çalışıyorum. Faydası olur muhakkak.
Gelecek hafta ise denize gitmeyi düşünüyoruz inşallah. Umarım sorunsuz bir biçimde döneriz evimize. Aslında bu sene seni düşündüğümden denize gitmeyecektik. Sonra biraz düşününce, gitmemizin daha doğru olacağına karar verdim. Belki de seni böyle evde, çok fazla gezdirmeden, aman hasta olmasın diye üzerine titrediğimden çok hasta oluyorsundur. Sonuçta deniz, güneş ve kum da sana iyi gelecektir. Yani umarım... Umarım doğru karar vermişimdir. Göreceğiz...
12 Temmuz 2010 Pazartesi
OLDU DA BİTTİ MAŞALLAH!
9 Temmuz 2010 Cuma
VE AMELİYAT
İçim rahat, inşallah bir an önce olacak ve bitecek. Kötü düşünmeye, endişelenmeye gerek yok. Biran önce gelecek hafta sonu gelsin istiyorum sadece.
26 Haziran 2010 Cumartesi
YANİ NEYMİŞ?
Testis problemi ile ilgili yeni bir doktor bulduk en sonunda, güvenebileceğimiz. Beklemekle iyi yaptığımızı söyledi, benim de çocuğumda olsa ben de beklerdim dedi. Ne kadar rahatlattı beni bu cümle. Ve iyi haber; inmeyen sağ testis de inmeye başladı şimdi. 10 gün takip edeceğiz, doktor ona göre müdahaleye karar verecek. Yani inmemiş testis diye dolanırken, sanırım sadece hidrosel ve fıtık ameliyatı ile sünnet olacaksın.
Yani neymiş; bilmediğin bir konuda tek doktora asla güvenmeyeceksin, bir kaç doktorun fikrini alıp tartacaksın ve 6. hissine güveneceksin. Şimdi düşünüyorum da, ilk bu ameliyatı olman gerektiğini söyleyen doktor hemen o hafta sonu ameliyat edelim demişti, ki bu Aralık ayına tekabül ediyor. O zaman yatırsaydım sadece inmemiş testis ameliyatı olmuş olacak, şimdi bir de fıtık ve hidrosel ameliyatı olman gerekecekti belki. Gerçi belki ameliyat sırasında açınca fıtık ve hidroseli farkedip müdahale eder miydi acaba? Çok teknik, bilmiyorum bunun cevabını. Sadece şimdi içim rahat. Bu doktora güvendik babanla birlikte...
Hala emekliyorsun benim tembel oğlum. Gerçi tembellikten değil seninki. Şu denge konusunu çözsen yürüme işi de hallolur. Çok rahat sıralıyorsun. Emeklediğin yerden kalkıp popo havada eller ve ayaklar yerde emekleme/yürüme arası hareketlerle ilerliyorsun. Sonra bakıyosun istediğin hızda olmuyor, emekleme pozisyonuna dönüp son sürat ilerliyorsun. Bu kadar hızlı emekleyen çocuk çok fazla yoktur kesin. Kelimelerde değişiklik yok. Algın gelişiyor. Geçen sabah baban diğer odadan pantolonunu getirmeni söylediğinde dönüp nerdeyse senin kadar ağır olan kot pantolonu sürükleyerek diğer odaya babanın yanına getirdin. 2 yaşında bu kadar oldu ya, çok şükür...İnşallah devamı da gelecek bunun...
7 Haziran 2010 Pazartesi
NE ZORMUŞ...
Üst solunum yolu enfeksiyonunu yeni yeni atlatıyorsun. Sırada ameliyat var. İnen sağ testisin ara ara şiştiği için fıtık olduğunu söyledi, gittiğimiz prof çocuk cerrahı. Bir önceki çocuk cerrahı ise bunun hidrosel olduğunu düşünüyor. Doğru düzgün bir dr bulmam lazım. Yani sadece sünnetten vazgeçtik, inmemiş testis, sünnet ve fıtık/hidrosel hepsini birlikte yaptırmaya karar verdik.
Senin davranışların, hareketlerin çok değişti. Normal bir çocuk kıvamına geliyorsun yavaş yavaş. Çekmeceleri karıştırmaya bayılıyorsun mesela. Babana ve bana daha düşkünsün artık. Kendini daha iyi ifade ediyorsun. İstemediğin şeyleri(özellikle yemek) bağırarak reddediyorsun, ya da istediğin birşey olursa yine bağırarak talep ediyorsun:) Algılaman daha iyi. Her ne kadar 2 yaşını tamamlamaya az kalsa da gelişimin hala 1-1.5 yaş civarında. Olsun, buna da şükür. Yürüme ve 1-2 kelime dışında konuşma yok hala. Fizyoterapistimiz "12-18 aylık oyun grubuna gitse iyi olur" diyor gelişimin açısından. Haklı galiba. Kafama yattı bu fikir. Araştıracağım bunu.
23 Mayıs 2010 Pazar
"ABBAAA"
22 Mayıs 2010 Cumartesi
ÜST SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONU
Sünnet kaldı tabi. gelecek haftasonuna toparlanırsan belki... Aslında hafif öksürük ve balgam uzun zamandır vardı. Her zaman aldığın Asist'i verdim. Üzerinde durmadım çok fazla. İlk asist tedavisinden sonra toparlamıştın da. birkaç gün sonra tekrar başladı aynı hafif öksürük. Sonra sesin değişti. Ardından önceki gün öksürük arttı, dün burun akmaya başladı ve bugün geç kalınmış bir doktor ziyareti yaptık. Daha önce gitseydim belki bunları yaşamazdık. Biryandan da erkenden götürmek için bir sebep yoktu. Çocuğu hapsursa doktora grip oldu diye koşan nazlı annelerden de olmak istemiyorum/dum, zira...
Bugün nörologa da gittik bu arada. Spastisite yok dedi Serap Hn'da. Yoğun fizik tedavi önerdi sadece. Yani öyle bizim yaptığımız gibi ayda bir yeterli degilmis, ona gore. Bir de ekstra vitamin verdi. Bacalarını çok zayıf buldu. 6 ay sonra da gormek istedi seni.
12 Mayıs 2010 Çarşamba
KONTROL
Ilmay Hn genel olarak iyi buldu halini. Çok büyük bir ihtimalle normal hayatını sürdürebilir dedi. (binlerce şükür). Tabiki 6 ay önce söylediği gibi acil sünnet olman gerektiğini tekrarladı. Kararsız annen biliyorsun 6 aydır düşünüyor ama basireti bağlandığından mıdır nedir bir türlü harekete geçemiyordu. Ama artık geçmesi gerek. Yeni bir doktor ismi daha aldı. Bir de onu araştırsın bakalım. Kendisi hala neyi araştırıyorsa, kendi kendinden bile sıkıldı. Altı üstü sünnet olacaksın, testis ameliyatı olayın sonraya kalacak. Yapması gereken bu. Evet evet bu yol izlenmeli. Sadece sünnet olacaksan, o zaman da herhalde bir herhangi bir çocuk cerrahı yapar bu işi. Büyütmemek lazım. Sonuçta babanı mahallenin sünnetçisi sünnet etmiş:)
Testisle ilgili Ilmay Hn, hormon tedavisini önerdi. Başka bir fikir daha... Bilemiyorum.
Spastisite ile ilgili de konuştuk. Ayaklarında (bu sefer de her 2 ayağında) hala tonus(yoksa klonus muydu- hiç doğru kelimeyi öğrenesim yok şu saatte) var. Bu sebeple bir nörologun görmesi iyi olur diyor. Haklı galiba, gitmeli Serap hn'a zaman kaybetmeden.
İyi haber profilaktik antibiyotiği sünnetten sonra kesebilirmişiz. Gerçi ben 1 aydır 6. hissimi dinleyip kesmiştim. Risk aldım biliyorum ama bence artık alınabilirdi.
6 ay sonra voiding çektireceğiz ve sonra inşallah o da temiz çıkacak ve bu böbrek reflüsü olayını da kapatacağız. İnanıyorum, bitecek bu da.
Ya burda da anlatmam lazım, bu testis ameliyatı olmanı söyleyen ilk doktor - ki kendisi doçent üstelik- sünnetle testisi birarada yapalım çocuk 2 kez anestezi almasın demişti. Üzerine de benimle ameliyat ücreti konusunda ciddi pazarlık yapıp, 2 hafta üstüste "bu hafta ameliyatım var sizin çocuğu da yapalım" diye aramıştı. Bu "2 kere anestezi almasın" lafı üzerine salak annen şartlanmış ve şimdiye kadar bu sebeple beklemişti. Halbuki geçenlerde bir cerrah arkadaşla konuşurken uyardı beni, sünnetteki anestezi ile ameliyat anestezisi aynı şey değilmiş, onun için bekletmene gerek yok dedi, sağolsun. Böylesine de rastladık yani bu süreçte: tüccar doktor! Bu tüccar doktor ve tüccar hastanelerle ilgili o kadar çok hikayem var ki buraya yazamadığım/yazmadığım. Sen büyüyene kadar unutmam umarım.
11 Mayıs 2010 Salı
ÖYLESİNE...
Biraz önce küçülen kıyafetlerinin olduğu hurcu düzenledim. O küçücük kıyafetleri görünce garip hissettim. Doğumundan 1.5 ay sonra giymen için aldığımız preamatüre bebek kıyafetleri o zaman sana kocaman gelirken, şimdi gözüme bu kadar küçük gelmesi ne komik. Sanki avucumun içine sığan o küçücük beden ve benim o zamanki halim hayal gibi. Başka bir boyutta başka bir ben ve başka bir çocuk var ve sürekli aynı şeyler yaşanıyor gibi geliyor zaman zaman. O kadar taze ama o kadar uzak... Amaaaaannn boşver oğlum, geçti işte. Geçiyor herşey. Zaman herşeyin ilacı imiş.
Yazmayalı çok belirgin bir değişiklik yok aslında sende. Yeni kelime yok, hala emekliyorsun, iki elinden tutunca yürüyorsun. Ama genel tavrında ve oyun oynama şeklinde değişiklikler var. Artık kitaplarla ve puzzle'larla ilgileniyorsun. Çocuk kitaplarındaki şekilleri sorduğumda doğru cevabı verebiliyorsun. Arabalara bayılıyorsun. Çekmece, dolap kapağı açıp kapamak en büyük eğlencelerinden. Emeklemede çok hızlandın. Ve bu sebeplerle evde kafanı oraya buraya çarpıp zaman zaman düşüyorsun... Ara sıra parka gittiğimizde, kaydıraktan kaymaktan keyif aldığın söylenemez, salıncaktan ise korktuğun için sallanamıyorsun.
20 Nisan 2010 Salı
BİR TİCARİ KURUM : SAĞLIK SİGORTASI
31 Mart 2010 Çarşamba
ANİBİYOTİK, ANTİBİYOGRAM, SONDA, KÜLTÜR, ENFEKSİYON,SÜNNET...
Malum, bundan 20 gün önce yazmıştım buraya, idrar tahlilinde üreme oldu diye. 10 gün antibiyotik kullandık. Bittikten sonra kontrol idrar kültürü yaptırdık. Normalde temiz çımasını beklerken, aynı bakteri aynı oranda yerinde durduğunu gördük. Neden böyle olabilir diye düşünürken antibiyotiği kontrol etmek aklıma geldi ve farkettimki bir önceki antibiyogramda dirençli çıkan bir antibiyotik kullanmışız doktorumuzun tavsiyesi ile. Telefonda ilaç öğrenmenin zararları. Antibiyogram sonucununun bir kısmını telefonda iletmiştim doktora. Gerçi tekrar sonucun aynı çıkmasının sebebi bu değilmiş. ama kısa bir süre böyle düşündüm açıkçası. İkinci kültür sonucunu alınca, doktorun yolunu tuttuk bu sefer. Testi bir de sonda ile örnek alarak deneyelim dedi. İyi ki de demiş. 3. test sonucu temiz çıkınca üreyen bakterinin sünnet derisinde olduğu ortaya çıkmış oldu. Yani ben profilaktik antibiyotikten rahatsız olurken, sen 10 gün boyunca tedavi edici miktarda almış oldun. Bu arada annen antibiyogram okumayı da öğrendi. Son kullandığımız profilaktik antibiyotiğe dirençli çıkınca, değiştirdim antibiyotiğini. Bir öncekine döndüm. Sonra da doktorla kontrol ettim kararımı. Doğru imiş.
Bu durumda sünnet ve testis ameliyatını biran önce yaptırmam gerekiyor, yazı beklemesek mi acaba! Düşüneceğiz...
Çıkardığın sesler değişmeye başladı yavaş yavaş. "baba, dede, mama, nenne" gibi sesler çıkıyor. Anneyi daha kolay dedirtmek için nennennen diye ses çalışmaları yaptırmıştım sana. Ama babaannen kendine "nene" dediğini zannetti :) Özge teyzen ise bu gidişle "kayınço" bile diyeceğine ama anne demeyeceğine hükmetti :)
10 Mart 2010 Çarşamba
E AMA YETER ARTIK
Neyse, vardır bir hayır...
17 Şubat 2010 Çarşamba
İLK AYRILIK
3 Şubat 2010 Çarşamba
YOK BİŞİİİ:)
"Bu çocuk spastikse ben de Marilyn Monroe'yum" dedi fizik tedavi profesörü Nadire Hn. Çok güldüm buna. "Tamam, sağ bacak da kasılma var ama o kadar ciddi değil, belki sağ ve sol bacak arasında hafif bir fark olabilir ama bunu bilmeyen biri anlamaz, dert etmeyin" dedi. Nasıl rahatladığımı anlatmama gerek yok sanırım.
Bir de pedagoga gittik. Gelişimini tam tamin ettiğim gibi 12 ay ile 15 ay arasında buldu. Normalde iyi bir prematürenin gelişiminin düzeltilmiş ay ile kronolojik ay arasında olması bekleniyor. Yani senin gelişiminin 15 ay ile 18 ay arasında olması ideal olandı. Oysa sen 18 ayın 6 ayını hastanede geçirdin ve o süreçlerde hiç gelişme göstermedin doğal olarak.
Göz doktorunu da ziyaret ettik göz kayması için. Her gün yarım saat sol gözü (yani kaymayan gözü) kapama bantlarıyla kapamamızı önerdi, fakat ne mümkün! Bantı yapıştırmaya yeltendiğim an elin banta gidiyor ve çekip çıkarıyordun. Uykunda yapıştırmayı deneyeyim dedim, uyandığında gözünde olursa belki ellemezsin diye düşündüm ama maalesef daha dokunur dokunmaz uyandın, bantı çekip tekrar uyudun. Doktora sordum, ne yapalım diye. Bir damla önerdi, gün aşırı sabahları sol göze 1 damla damlatın 1 ay sonra kontrole gelin dedi. Ama damlanın yan etkisi çok, ateş, huysuzluk yaparsa bırakın deyince açıkçası denemedim bile. Varsın biraz daha kaysın gözlerin. Aklın ermeye ve gözlerini kapatmamıza izin verdiğinde kullanırız o bantları. Tedavin biraz daha uzun sürer belki. Belki de büyüdükçe göz sinirlerin güçlenir ve hiç gerek kalmaz banta da...İyi düşünelim iyi olsun oğlum...
Bir de artık "baba" diyorsun. Ama haksızlık bu, hani "anne"?...
28 Aralık 2009 Pazartesi
SPASTİSİTE
Çok büyük bir problem olsa, şimdiye kadar farkedilirdi zaten. Ya da biz farkederdik. Gerçi sağ elinle sol elini kullanma arasında fark olduğunu biliyorduk, ama çok belirgin olmadığı için ve dünyada bir sürü solak insan da olduğu için üstünde çok durmadık. Beyninin sol tarafına daha çok hasar veren hidrosefalinin bize küçük bir armağanı diye düşündük. Ama sol ayakla sağ ayak arasındaki farkı anlamamıştık. 2 gün önce Özek'e kontrole gittiğimizde, ortaya çıktı. Sağ ayakta spastisite vardı. Teşhisi o koydu yani. Arkasından da en kötü senaryoyu anlatıverdi. Sağ ayağını parmak ucuna bastığından, aksama, bu yaşta kasların kasılı kalması sonucu, aksamadan dolayı henüz kıkırdak yapıdaki kalçanın yanlış kemikleşmesi sonucu yapı bozukluğu, yürüyememe vs... Tedavisi; fizik tedavi, botoks, cerrahi müdahale... Yoğun fizik tedavi önerdi şimdilik. Muayenehaneden çıktıktan sonra, arabada kafamda koltuk değnekleri, tekerlekli sandalyeler uçuşuyordu. Allahtan hemen ardından fizyoterapistimiz İmran ablanla randevumuz vardı. İmran içimizi ferahlattı biraz. Durmunun o kadar kötü olmadığını, çalışarak aşabileceğimizi söyledi. En fazla "ortez" takarak hallolur dedi. Bakalım zaman ne gösterecek...
Bu arada kaç zamandır gözlerinin ara sıra kaydığını farkediyordum ama evde kimseyi ikna edemediğimden, doktora götürmemiştim seni. Belki ben abartıyorumdur diyordum. Maalesef Özek de aynı teşhisi koydu. Bir ara göz doktoruna da gitmemiz lazım...
Hidrosefalinin bıraktığı hasarlar vücudunda yavaş yavaş ortaya çıkıyor velhasıl. İki gündür, algını nasıl etkilemiş olabileceğini düşünüyorum. Birçok şeyi geç yapıyor olman acaba prematürelik ve bunca ameliyattan mı kaynaklanıyor, yoksa hidrosefaliden mi? Düşünüyorum. Şimdi bunun cevabını bulmalı mıyım? Yoksa zamana mı bırakmalıyım?
17 Aralık 2009 Perşembe
AMELİYAT, GRİP, BOP
Domuz gribi demişken, bu kış bütün dünyada domuz gribi salgını var. Bildiğin grip aslında ama kronik hastalığı olanları maalesef ölüme götürüyor. Ya da öyle lanse ediliyor. Değişik komplo teorileri var tabi. Sonra bir de aşı çıkardılar başımıza. Aşı olun diyorlar ama bir ton yan etkisi var. Türkiye'ye gelen aşıların kalitesi ile Amerika'daki aşılar farklı imiş. Sana yaptırmayı düşünmüyordum, o kadar çok konuşuldu ki, hadi doktora sorayım dedim. Doktorumuz da nörolojik yan etkilerinden dolayı önermeyince rahatladım. Üstüne bir de Almanya'da bu aşının 3 yaşın altındakilere yapılmasının yasak olduğunu duyunca iyice rahatladım.
Ben buraya not etmeyi unuttum; 1 aydan fazla oldu; ilk kelimeni söyledin. Oğlum; insan "anne" der, "baba" der, ne bileyim "dede, mama" vs der. Ama "bop (top)" denmez ki oğlum yaaa :) İlk kelimen top oldu.
Artık kedi pozisyonunda emekleyebiliyorsun. Halının üstünde sürünerek ilerlemekte zorlandığın için olsa gerek, kedi pozisyonunda emekliyorsun; parkeye geldiğin anda yere yapışıp son sürat sürünüyorsun. Tabi tutunup ayağa kalkmaya da başladın. 1 sn yanlız bırakılamaz durumdasın anlayacağın.
28 Kasım 2009 Cumartesi
GÜZEL HABERLER

16 Kasım 2009 Pazartesi
İNSAN HİÇ ÇOCUĞU İDRAR YOLU ENFEKSİYONU OLDU DİYE SEVİNİR Mİ?
27 Ekim 2009 Salı
MUCİZEM
12 Ekim 2009 Pazartesi
EMEKLEMEK DEMEYELİM DE...
Uzun zamandır emeklemeye çabalıyordun. Hala gövdeni kaldıramasan da sürünerek son sürat gidiyorsun artık. Bunu nasıl adlandıracağımı bilemedim. Emeklemek desem, ı-ıh değil. Sürünmek de tam olarak karşılamaz herhalde. Ya da ben yakıştıramadım. Herneyse işte... Artık yanından 1 dak ayrılmaya gelmiyor, haberin olsun:)
7 Ekim 2009 Çarşamba
ALKIIŞŞŞŞ...
Artık alkışı da öğrendin. Bir kaç gündür, "alkış" dediğimiz anda başlıyorsun el çırpmaya. Buna ne kadar sevindiğimi anlatamam. Uzun zamandır aklıma takılıyordu çünkü. Ara ara öğretmeye çalışmıştım ama hiçbirinde başarılı olamamıştım. Korkuyordum içten içe; acaba öğrenme güçlüğü mü var diye... Belki de vardır, kimbilir. Yine de geç de olsa güç de olsa öğrendin ya. Çok şükür!
28 Eylül 2009 Pazartesi
BLOGUMUZ 1 YAŞINDA
Şimdilik yazmaya devam ediyorum ama emin olamıyorum burası kalıcı olur mu olmaz mı. Malum teknoloji hızla gelişiyor. Sitelerin biri açılıyor biri kapanıyor. Ben yazdıklarımın sana ulaşmasını ve seninle kalabilmesini istiyorum oysa ki. Misal sen 40-50 yaşına geldiğinde, çocuklarına "bak bu yazıları babaanneniz yazmış bana" demelisin. (Çok mu uçtum ne!:) ) Bu sebeple, bir ara diyorum, yazıların çıktısını mı alsam ne yapsam! El yazısı gibi olmaz ama yine de birşeyler ifade eder herhalde.
23 Eylül 2009 Çarşamba
LEVEL ATLADIK
Bu arada buraya yazmadım ama fotoğraflardan da anlaşıldığı üzere artık desteksiz oturabiliyorsun. Etrafa ilgin alakan da çok değişti. İmran ablan, seni en son gördüğünde bebeklikten çıktığını söyledi. Ben kısaca "oğlum level atladı" diyorum. Darısı bir üst "level"a...